Yunus Emre’mizi dünyaya tanıtmada sıkıntılarımız var. Yıllar yılı yakınıp duruyoruz ve bir türlü de yolunu, yöntemini de bulamıyoruz. Buradaki sıkıntımız esasında; Yunus Emre’nin günümüze göre yorumlanması ve ona biçilen kimliğidir.
Ünlü bestecimiz Ahmet Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” Yunus Emremizi dünyaya tanıtmada en iyi yöntemlerimizden ve yorumlamamızdan biridir.
Önce, Tanzimat’tan beri süregelen Batılaşma mı, Gelenekçilik mi? tartışmalarımızda “Kendimiz de kalarak çağdaşlaşma görüşümüzün en başarılı örneğidir. Bu aynı zamanda 1 Kasım 1934’te Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmada: “Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, gelen son müzik kurallarına göre işlemek gerekir” diyerek gösterdiği yöntemin de uygulanmasıdır.
Oratoryo, dinsel içerikli bir konunun solo, koro ve orkestra için uyarlanmış müzik biçimidir.Sözcüğün kökeni Latince dua etmektir. Yunus’a daha çocukluk yıllarında hayranlık duyan ve onun ilahileriyle büyüyen besteci Ahmet Adnan Saygun tarafından 1940’lı yılların başlarında başlayıp 1943’da tamamlayıp 1946 yılında ilk kez Ankara’da seslendirilmiştir. İlk kez yurt dışında sunumu; 1947’da Paris’de, Paris’in ünlü Pleyel salonunda L’amoureux orkestrası tarafından çalınmış. 1953 ‘de New York’da. Birleşmiş Milletlerde daha sonra da başka ülkelede çalınmış İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca gibi dillere çevirileri yapılmıştır. Bir çok Uluslararası Müzik Festivali, Olimpiyatlar gibi büyük etkinlikler Ahmet Adnan Saygun’un bu büyük eseriyle açılışı yapılmaktadır. Örneğin 1973 yılında başlayan Uluslararası İstanbul Festivali “Yunus Emre Oratoryosu” ile açılışı yapılmış, Sadece bu eseri dinlemek için festivale yurt dışından gelenler olmuş, festivalde en çok bilet satışı bu konserde gerçekleştirilmişti.
Oratoryo Yunus’un ilahilerinden ve şiirlerinden oluşmaktadır. Bülent Tarcan Oratoryo’nun 1987 yılındaki İstanbul konseri kitapçığında şöyle anlatmaktadır: “Birinci bölümünde karamsar havası, hayatı sevmesine rağmen, ölümü düşünen, ama hayatın ötesi için bir şey bilmeyişine ağlayan miskin şairi (Yunus’u) derin bir içtenlikle yansıtır. İkinci bölümünde Yunus isyancı bir ruh haleti içindedir. Ama Tanrı sevgisi içinde olan gerçek benliği onu sarsar; bilinmeyen ellerden gelen sesler onu dosta giden yola çağırır. O yolu bulmak için Tanrı’ya sığınmaktadır. Üçüncü bölümde Saygun oratoryoyu doruğa ulaştırır. Eserin atmosferine ilk bölümde giriveren kompozitör sanki bu son bölümde gittikçe artan bir cresendo ile ulaşmıştır. Şair(Yunus) üstün bir coşku içinde aşkı ve hızuru bulur.”
Ahmet Adnan Saygun oratoryo’da halk müziğimizin ezgilerinden ve Segah makamından seçkilerle zenginleştirmiştir.
Geçtiğimiz günlerde bu Yunus Emre için hazırlanmış, senfonik müziğimizin en önemli eserlerinden biri olan oratoryo Amerika’da New York ve Washington’da sunuldu. Yunus Emre’nin dünyaya tanıtımında çok çok önemli etkinlik oldu. Bu konseri gazetelerde okurken daha önce okuduğum bilgileri anımsadım. 1947 yılında Paris’teki ilk konserinde hakkında yazılmış makale sayısı kırkmıştı. Yunus’u gerek gençlerimize ve insanımıza gerekse dünyanın anlayabildiği dilde anlatmamız gerekiyor. Sanat, Müzik de bu dillerden biridir.
Şehabeddin Tosuner
Eskişehir Sanat Derneği Başkanı