2000 yılına girerken, geriye doğru bakan ve 1900’lü yılları değerlendirmek için bir çok araştırma, sorulara yanıt arama yapıldı. Bunlardan dünya çapında internette yapılanlarından birisini anımsıyorum, bizim gazete ve dergilerimizde yer almıştı. “Çağlar boyu insanlığı etkilemiş şairler, sizce kim?” di.
Bizim Yunusumuzun adı geçmedi bu ankette. Ben onu ülkemiz sonradan duydu ve dil sorunu nedenine bağladım. Önemli olan sadece Türkçenin değil dünyanın şairlerini etkilemiş Yunus’umuzu tanıtamamış olmamızdı. Bu da dünya şairlerini nasıl tanıtıyor? Bundan habersiz oluşumuzu düşündüm.
Otuz kırk yıldır gördüğüm; dünya şairleri öyle bir iki aylık ne yapalımlarla bireysel birşeyler yapılmıyor. Sonra etkinlik uzmanları oluşmuş. Her düzenlenen etkinlik bir amacı, bir hedefi hesaplanarak yapılıyor ve her yıl o geliştiriliyor. Hadi şunu yapalım değil, beş yıl, on yıl sonrasını görerek gelenekselleştirilen bir projeleniyor.
Biz niçin bunu yapamıyoruz?
Önce, bütün ülkeler değerlerine sivil toplum kurumlarıyla sahipleniyor. Bizde Mevlana, Karacaoğlan, Nasreddin Hoca (Akşehir’de), Pir Sultan hep sivil derneklerce sahipleniyor Yunus Emre ise Eskişehir’de devlet eliyle resmi ortamda sahipleniliyor yani anmaya ve tanıtılmaya çalışılıyor. Sonuçu da ortada, görüldüğü gibi tek yanlı camiye dönüştürülen etkinlikler ve derviş olarak tanıtma çıkıyor.
Mezarı başında yapılanlarda da değişen bir şey yok. Geçtiğimiz 6 Mayıs günü Yunus Emre Beldesinde yapılanlar bir Panayır ve Hıdırellez pikniği görüntüsünde. İç çamaşırından plastik kapkacak satanından otomobil aksesuarına kadar satıcılar kaplamış her yanını sadece sigara paketine halka attıranlardan, bekar erkeklere kurula çadır tiyatrosu eksik kalmış. Gelenler ağaçların altında mangalları yakmış Hıdırellez pikniği için gelmiş burada da üç ayrı Yunus Emre’nin mezarının başında “Ermişine” dilekte bulunarak fatiha ile dua ediliyor. Düzenlenen etkinliğe ise gelmiş 20 bin kişiden 200-300 kadar kişi izliyor o da protokolun konuşmalarını ve arkasından sunulan bir ilahi dinletisidir sadece…
İki gün önce sahaftan aldığım eski bir “Kitap-lık” dergisi beni Yunus’u tekrar düşündürdü. Dergi 2000 yılının Ocak sayısı, 2000’li yıllara girerken çeşitli dallarda kültür-sanat insanlarımıza “Türk Dünyasında geçtiğimiz bin yılın baş yapıtları” nı sormuş. Birinci sırada Selimiye Cami, İkinci sırada Yunus Emre Divanı, Üçüncü sırada Süleymaniye Külliyesi yer almış sıralamada Evliya Çelebinin Seyahatnamesi, Cumhuriyetin kuruluşu ve Atatürk’ün Nutku, Nazım Hikmet diye sıralanmış. Herkes Yunus Emre’nin Divanını ilk sırada ikinci sırada saymışlar.
Biraz önce TRT Müzik kanalında Senfoni Orkestrasıyla Yunus’un ilahileri seslendiriliyordu. Kimimiz için Polofonik koro ile ilahileri okunsun kimimiz için Tasavvuf Müziği Korosu ile Kimimiz için Senfonik olarak dersek ilk kapıyı açmış oluruz. Yunus için önce düşünmemiz gerekiyor. Bunun için de herkes önce İsmet Zeki Eyuboğlu’nun “Dilin Kemiği” kitabındaki “Yunus Yağması” yazısını okusun.
Şehabeddin Tosuner
Eskişehir Sanat Derneği Başkanı